Öldürme Yerine “Sav-Atışma/Savaşma” ve Sağduyu

29.7.2015

“Savaşma” kavramı, köken olarak Türkçede Sav-atışmasından, yani söyleşmeden, diyalogdan türemiş olması, önemli bir husustur. Demek ki, diğer bazı dillerde(örneğin Arapçada) olduğu gibi “öldürüşme(mukatele)”den gelmiyor. Hayvanlardan farklı olarak insanın temel özelliği, -aklı ve ahlakı ile- aralarındaki anlaşmazlıkları konuşarak, tartışarak, diyalog ile çözebilme kabiliyetleridir. Anlaşmazlıkta taraflardan birinin öbürünü öldürmeye kalkışması(Örneğin: Kabil’in Habil’i öldürmeye kalkışması), insanlığı terk ederek hayvanlık derekesine düşmesidir. Çünkü hayvanlar sorunlarını boğuşarak, dövüşerek, çatışarak, avlanarak çözerler.

İlahi din(ler), daha doğrusu Peygamberler, İnsan cinsinin ahlaki eğitimini pedegojik bir süreç olarak desteklemek için, birbirlerini öldürmeyi yasaklamaya çalışmışlar; hayvanlık yapıp da haddi aşanlar(tuğyan) olursa, toplumsal hayatın adalete dayanan muvazenesini ve hayatı korumak için onların öldürülmesini caiz görmüşlerdir(Kısas).

Türkiye devletinin kuruluş sürecinde, devleti kuran elitler, Müslüman ahalinin vatandaşlık haklarında eşitlik prensibini benimsemiş olmalarına rağmen, Kürtlerin anadillerini konuşmasını ve eğitimlerini anadilleri ile yapmalarını yasaklamışlardır. Hatta onları asimile etmeye çalışmışlardır. Türkçeyi “Resmi Dil” olarak benimseyerek, Anadolu’daki bütün etnisitelerin bu dili öğrenmesini ve bu dille eğitim-iletişim kurmalarını zorlamışlardır(ulus-devlet, milliyetçilik).Kürtler, -yerli ve kalabalık olmaları hasebi ile- bu haksızlığa itiraz etmişler, ayaklanmışlar ve akabinde de bastırılmışlardır. Diğer etnisitelerin buna kalkışmamalarının sebebi, nüfuslarının az olması ve çoğunun Balkanlar ve Kafkaslardan mülteci olarak gelmiş olmalarından dolayı, Türkiye’ye medyun-i şükran olmalarıdır. Şimdi bu mesele, devlet(kuruluş mantığı) ile Kürtler arasında bir sorundur. Bu sorun, Türk halkı ile Kürt halkı arasında bir sorun değildir. Çünkü iki halkın da -dil dışında- kültürel kodları(Örneğin:  din, doğum, düğün ve ölüm merasimleri) aynı olduğu gibi; bin yıldan beridir de komşu veya iç içe yaşamaktadırlar: “…Kız almış, kız vermişiz/ Kirveyiz biz.” A. Arif.

Kürtler -bir kısmı asimilasyonu ve mevcut vatandaşlık raconunu benimsemiş olmalarına rağmen-, 1980’den itibaren PKK örgütünü kurarak bu sorunu çözmek için tekrar harekete geçmişlerdir. PKK, devlete karşı silahlı direnişe geçerek sorunu “zorla/öldürüşme” ile çözmeye girişmiştir. Devlette buna silahla karşılık vermiştir. Otuz yıldan fazla süren çatışmada otuz binden fazla insan ölmüş ve sorun çözülememiştir. Ak Parti hükümeti, son yıllarda farklı bir irade ortaya koyarak -doğru bir iş yaparak- sorunu “sav-atışması” (söyleşi, diyalog, müzakere:” çözüm süreci”) ile çözmeyi önermiş; PKK da bunu kabul etmiştir. Abdullah Öcalan, önceleri öldürüşmeyi tercih ettiği halde; hapishanedeki düşünümleri/düşünür olması sonucunda sorunun “sav-atışması” ile çözülmesi noktasına gelmiştir. PKK’nın siyasi kanadı olan HDP de, 7 Haziran seçimlerinde parlamentoya girerek, milletvekillerinin çoğu, sorunu siyasi “sav-atışması/savaşmak” ile çözme noktasına gelmişti. Cumhurbaşkanının, seçime doğru siyasi/çıkar kaygısı ile “müzakere süreci”ni yok sayması; PKK’nın da, süreci kolaylaştırmak için silahlı güçlerini yurt dışına çıkarmaması ve tersine(bağımsızlık ütopyası/davasından dolayı) bölgede “Alan Hâkimiyeti”ne yönelmesi, tarafların ahlaki yanlışlarıdır. Şimdi ise, Kandil’deki kanat(Karayılan ve ekibi), hayvanca piskopat tabiatına yaslanarak “öldürme”den doğan karizma/itibar ve rant/çıkar mekanizmasını tehlikeye atmamak için, tekrar “öldürüşme”yi başlatmıştır. Kandilin, istihbarat örgütleri ile içli-dışlılığını herkes biliyor. Hükumet ve devlet de buna cevap vermeye başlamıştır.

Bu yol, defaatle görüldüğü gibi, kısır döngüdür(şiddet sarmalı-İntikam/kin çıkmazı). Devlet, örgütü zayıflatıp, zorla sorunu çözmeyi düşünüyorsa; yanılıyor. Çünkü haksızlık(dil/onur meselesi) ortada duruyor. Sorun, akl-ı selim ile(sav-atışarak) çözülmesi gerekiyor. Sorun çözülmedikçe, yeni kuşaklara aktarılır. Bu sorunun dışında, Türkiye’deki Kürt halkının “Bağımsızlık” talebinin/ahlaki gerekçesinin olmadığını sanırım dürüst olan herkes biliyordur. Örgüt, devlete kayıplar verdirerek, çözüme zorlayacağını düşünüyor ise; o da yanılıyor. Devlet, baş/boyun eğerek sorun çözmez.

Benim önerim gayet basit. İnsan olmak. İnsanlar, sorunlarını “sav-atışarak” çözerler; hayvanlar ise, boğuşarak, dalaşarak, itişerek, çatışarak, öldürüşerek…